Günümüzde pantolon giymek sıradan, üzerine düşünmeyi dahi düşünmediğimiz bir seçim. Sadece kombine odaklanarak seçim yapıyoruz. Bazen konforlu hissetmek için bazen de sırf canımız istediği için pantolon giyiyoruz. Fakat 1930’lu yıllara kadar hal böyle değildi; kadınların pantolon giymesi yasaktı ve asla hoş karşılanmazdı!
Maskülen giyimin öncüsü olarak kabul edebileceğimiz Alman asılı sinema oyuncusu ve şarkıcı olan Marlene Dietrich bile 1930’lu yıllarda seçimini pantolondan yana kullandığı için Paris polisi tarafından uyarılmıştı. Kadınlar tarafından verilen mücadeleler ne yazik ki pantolon giymek için de köklü bir azim içeriyor…

Pantolon kelimesinin kökenini incelediğimizde, fizikçi, hekim ve bir din adamı olan Pantaleone ile karşılaşıyoruz. Aziz Pantaleone’nin ismini 16. yüzyılda İtalyan bir komedyen sahnede canlandırdığı karakterine hayat vererek kullanmış. Paraya tapan, kadınlara düşkün, asık suratlı, çevresi tarafından sevilmeyen ve alay konusu edilen bunak bir ihtiyar olaran şekillendirmiş karakterini.
Gezici tiyatrolarla birlikte Avrupa’nın diğer ülkeleri de “pantolon” kelimesi ile tanışmış, Orta Çağ tiyatrosu ile dillere pelesenk etmişti. Shakespeare bile eserlerinde bu karaktere yer vermeyi ihmal etmemişti.
Asırlar öncesi, ata binen kültürlerde pantolon kullanan kadınların varlığını kanıtlayan deliller karşımıza çıksada sonrasında ne olduğu bilinmiyor. Çünkü Asya ve Avrupa’da uzun yıllar boyunca kadınların pantolon ile münasebetleri pek mümkün olmadı.
Bir kadın pantolonu ilk kez Osmanlı’da giydi!
Aynı dönemlerde, Osmanlı’da “şalvar” yoğun olarak kullanılıyordu. Ata binen, tarlada çalışan Osmanlı kadınları için şalvar vazgeçilmezdi. Muhafazakar ve dindar Batı toplumu tarafından yüzyıllar boyunca “harem giysisi” olarak adlandırılıp aşağılanan şalvar, kadınları küçük düşürücü olarak tanıtılmış ve Vatikan tarafından afaroz edilmişti.
Bir kadın tarafından pantolon ilk kez Osmanlı topraklarında giyildi. 24 yaşında İngiltere’nin en genç Başbakanı olan William Pitt’in yeğeni Lady Stanhope ve dayısı1810 yılında çıktıkları macera yolduluğunda, İstanbul üzerinden deniz yolu ile Kahire’ye gitmek istemişler ve tekneleri Ege Denizi’nde kaza geçirip batmıştı. Yardıma gelenler kazazedeleri kurutup üstlerini değiştirmeleri için onlara kendi kıyafetlerini vermişler. Bu giysiler tayfa kıyafetleri olduğundan erkek giysileriymiş Stanhope Mısır’a varınca da pantolonu üstünden çıkarmamış. İngiliz tarihinde bu sayede, “çöllerin kraliçesi” olarak anılıyor ve skandalları ile hatıralara kazınıyor.
İlk kadın pantolonu; Türk Pantolonu!
Bu yılarda Amerika’da yaşayan kadınların hali Viktorya dönemini yaşayan Avrupa’daki kadınlarınki ile aynı. Ayak bileklerine kadar kat kat inen eteklerin altındaki iç çamaşırlar bile 4 kilo tutmaktayken, 1851 yılında bu giyim şekline karşı çıkan ilk kadın Elizabeth Simith Miller oluyor. Diz altından 10 cm olan pantolonu ile günün Amerika’sında bir ilki gerçekleştiriyor. İlk kadın pantolonuna verilen isim ise, Türk Pantolonu!

1890’lı yıllara geldiğimizde bisikletin herkesin satın alabileceği hale gelmesi ile Bloomer adı tekrar hatırlanmış ve “Bloomer Pantolonu” olarak adlandırılan, bizim şalvara benzer pantolon tipi, bisiklet üstünde özgürlük arayan kadınların vazgeçilmezi olmuştu. Kadın pantolonundaki artış, 1. Dünya Savaşı sırasında yaşanmış. Erkekleri cepheye uğurlayan kadınlar, tulumları giyip fabrikalarda onlardan boşalan yerlerini doldurmuşlar. Tulumlu kadınların çalışma performansının yüksek olduğu görülmüş ama yinede pantolonun önündeki engeller kalkmamış.
Dünya Savaşı yıllarındaki ekonomik kriz ile birlikte, yoksulluk ve kıtlık öylesine etkili olmuş ki, savaşa giden erkeklerin eski giysilerini pantolonlarını giyen kadınları kimse umursamaz hale gelmiş. Savaşın sonlanmasıyla her alanda yaşanan gelişmeler ile birlikte, gözler kadınların pantolon giymesine alışmış. 1960’lı yıllarda Andre Courreges’in kadınlara yönelik hazırladığı “kot” pantolon, özellikle gençler için dünyanın her yerinde “giyimde özgürlük” simgesi olmuştur.